Yeni Sitemizde Yayındayız

Politika Dergisi Sayı 15

href="http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/PD15.zip">Politika Dergisi Sayı 15'i İndirmek İçin Tıklayın.

 

16 Mayıs 2008 Cuma

Domuzlar Çirkefsiz Yaşayamaz I

Hakikaten de öyledir; domuzlar çirkef olmazsa yaşayamazlar. İlle de o çirkef içinde cirilenecekler, dışkılarının üstünde yatacaklar, oynayacaklar... Pislik içinde olmazlar ise rahat edemez bu hayvanlar! Biliyorsunuz ki güney komşumuzda Rumlar pek düşkündürler Domuzcuk beslemeye ve dönüp de o domuzu yemeye... Sorsanız domuz eti nasıl? Gelecek cevap “şeker gibi”dir.. Öyle ya KKTC’de nerede ise bir domuz çiftliği kurmadığımız kaldı. Artık restoranlarımızda bile domuz eti diğer menüler arasına girdi bile...Ne de olsa işimiz gücümüz Rum “kardeşlerimizi” memnun etmek(!).

Hazır konumuz domuz eti ve ona düşkün olan Rumlardan açılmışken, Rumları kardeş olarak gören iktidar güçlerine de değinmeden duramayacağım. Bazı milletvekillerimiz ne yapmakta? Avrupa Birliği denilen emperyalist sömürü düzenini büyük bir “diyar” olarak tanımlama çabasında. Tabi sadece bunlar değil elbet!

Bazı “aydın ve siyasetçiler” de devamla “AB” adını kullanarak “demokrasi, refah, adalet” gibi terimleri dillerine dolamışlar güneyin de AB kervanında olmasından ötürü(!) onların “eğitim, sağlık, sistem, çevre” konularında bizlerden “üstün” olduklarını gösterme gayretinde harıl harıl çalışıyorlar. Bu kesimcikler öyle bir çalışıyorlar ki Kıbrıs Türkünün kendi Devletini benimsemesinin karşısında durarak bu durumun “kötü” sonuçlar doğuracağını, Kıbrıs Türkünün “asimile olup yok olacağını” iddia edecek kadar gözleri bürünmüş bir şekilde insanlarımıza bir “korku” vermeyi kendilerine misyon belirlemişler! Şüphesiz ki bu misyonları bağlantıda oldukları batılı müttefikleri tarafından yazılmış onlar da senaryonun oyuncuları olarak görevlerini yerine getirmekte oldukları gözlemlenmektedir.

Bir tarafta AB telalığı yapan iktidar güçleri ve örgütleri ülkemizde gerçekleştirdikleri zam furyası ile yarattıkları dengesizliği görmezden gelerek, bir şekilde insanlarımızın ülkemizdeki hayat pahalılığından ötürü kendilerini Rum tarafına atıp alış veriş yapmalarına çanak tutuyorlar! Ne de olsa bunun önlemini almayı düşünen bir iktidar zihniyeti yok! Hal böyle olunca güneye kaydırılmak istenen ekonomimizin önüne geçilemiyor. Bilakis vatandaşlarımıza her alanda vergi zam furyası dayatılıyor, insanlarımızın boğazından nice ekmek kesilip Rumlara tazminat veriliyor! Peki buna itiraz eden var mı? İtiraz eden kesimler var tabi ama bir iktidar yok!

Semliye Camii’de Cenaze namazı kılmak “HARAM”mı? !

Bazı siyasi partiler ki bunların başında TDP geliyor, eline bir davul almış çala çala gürültü çıkarıyor ve haykırıyor; Neymiş efendim ülkemizde camiler inşa ediliyormuş! Acaba TDP’liler ezan sesini duymayan ne kadar köyümüz vardı haberdarlar mı? Rum kardeşleri ülkemizdeki kiliseleri izinsiz inşa ederlerken onlara ses yok ama bu adada Türklük mührünün en önemli göstergelerinden biri olan dini değerlerimizin göstergesi olan cami inşaatları için yaygaralar çıkarıyorlar!

Öte yandan, Ülkemizde misyonerlik faaliyetlerini tam hızla yürütülmesine ses çıkarmayan “şahsiyetler”, elbette KKTC’de cenaze arabalarının Rumlar ve batılılar gibi “siyah” renge dönüştürülmesine de ses çıkarmayı tercih etmezler! Ama cami inşa edilecek olursa en büyük yaygarayı koparırlar! Bilmem farkında mısınız ama tarihte birçok şehit cenazelerinin kalktığı, Lefkoşa’daki ölülerimiz için cenaze namazı kılınan tarihi Semliye Camisi artık turistik ziyaret mekanı... Bir de buraya turist gezdiren bazı rehberler bu tarihi kutsal mekanın geçmişteki “katedral” kimliğini öne çıkararak anlatımlarda bulunmaları doğrusu kime hizmet ettirildiğini sormama mani olamayacaktır! Tüm bunların yanında Karpaz’da kullanılmayan kiliselerin gelen Rumlar tarafından tadil edilerek içlerinin resim, oturak yerleri ve mumlar ile doldurulmalarına ses çıkaran siyasi irademiz de yok! Ama gel görün ki güneyde kapalı atıl olan camilerimiz üzerine vurulu kilitleri açarak orayı ibadet haline getirmeye çalışacak bir girişimimiz olsun, Rumların gösterecekleri tepkiyi görmesi için hodri meydan diyorum!

Bir de Anavatan aleyhtarı siyasi çizgileri ile zavallı siyasi kimlik sahibi olan kişiler ve örgütler “Ankara elini eteğini üzerimizden çeksin” diyorlar! Nedense bu misyonu kendine üstlenenler de kendi lakaplarını biçmişler ve “biz barış mücadelesi veriyoruz” diyorlar! E hal böyle olunca Rumlar ile ayni dili kullanmaktan geri durmuyorlar. Ne de olsa onlara batılı “müttefiklerinden” gelen fonların özünde yatan siyasi ders öğretileri böyle olsa gerek! Neyse biz yine de atalarımızın ünlü sözü ile onlara gönderme yapalım; “Efendiler, cami duvarına işenmez!”...

Milli Varoluş Konseyi’nden rahatsızlık!

Öyle görünüyor ki Milli Varouş Konseyi’nin kurulması adadaki AB çıkarlarına hizmet ederek onların kültür ve propagandalarını savunarak topluma zehirli iğnelerini enjekte etmek isteyenlerin pek de işine gelmedi. Tabi bu durum emperyalistlerin vatanımızdaki seçme “gözbebeklerinin” ortaya attıkları “çözüm” sloganı ve propagandalarına ters düşen herkesin kuracağı oluşumlar için geçerli. Bu aydın geçinen köşe yazarları ne diyorlar; Milli Varoluş Konseyi, Kıbrıs Türk Platformu, Ulusal Halk Hareketi, Ulusal Direniş Konseyi gibi oluşumlar “çözüm karşıtı oluşumlar” imiş! Ama AB’nin verdiği rüşşşşvettttt “pardon” onların deyimi ile “yardım fonları” kapsamında gerçekleştirilen “Kıbrıslılık kimliği” çalışmaları “hak”imiş! Ha bir de hak olan tanımlama şu; şayet bireysel yada sivil toplum örgütü veya parti olarak “birleşik Kıbrıs, Anavatan ve Türk askeri aleyhtarı” tutum, demeç ve eylemler için organizasyon düşünülüyorsa yolunuz “hak” yolu! O zaman dünya ile ayni dili konuşuyormuşsunuz! Ne de olsa, Batılı ve Rum “dostlarınız” sizin “Arkanızda”!

Bu beyinciklere sahip olanlar Kıbrıs Türkünün kendi öz tarihinde yaşananları bilmesine gerek olmadığına inanarak geçmişi; “geride kalanlar” olarak nitelendirmeye devam ederek halen “çözüm” naraları atıyorlar ve AB’ni Kıbrıs Türkünün yanında gibi göstermeye çalışıyorlar! Dünyanın “küreselleşme” adı altında bütünleştiğini iddia edecek kadar da ileri gidiyorlar!. Öyle ya AB “adaletlerin, zenginliklerin, refahın diyarı” imiş! Bunun için de halen utanmadan Annan planına “evet” diyen Kıbrıs Türklerine hiçbir hak vermeyen AB’ni ve birleşik Kıbrıs propagandalarını sürdürmekten geri durmuyorlar! Ne de olsa onlar için söz vermek, umut pompalamak kolay!


Milli Varoluş Konseyi’nden rahatsızlık!(II)

Bugün, Kıbrıs Türkünü “AB diyarına” ulaştırmak için şartlar konuluyor! Buradaki sözcüler de bunun seslendirmesini yapıyorlar! Kıbrıs Türkünden istenilen nedir? Önce “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni kendi yasal idaresi olarak görmesi, KKTC’den vazgeçmesi, bunun için de okullarda tarih kitaplarını değiştirerek birleşik Kıbrıs’a yeni neslin hazırlaması! Yani ENOSİS’İn yeni adı OZMOSİS! Peki ne oldu? iktidar önce Tarih kitaplarını değiştirtti, ekonomi, eğitim, sağlık alanında tedbirler almayarak güneye kaydırılması aşamasına sektörümüzü getirdi! Öte yandan da Ana Vatan ile olan bağlarının göz ardı edilerek, Kıbrıs Türklerinin öz Türk kimlikleri bilincinin yok edilmesi ve halkımızın kendisini Kıbrıs adasının “yerli kabileleri” gibi görerek “Kıbrıslılığı” benimsemesi istendi(!)...Buna çanak tutanlar da o ünlü “barış” naracılığını yapan parti ve örgütler oldu! Onlara biz milliyetçiler şu dizeler ile ses vermek istiyoruz; Kıbrıs’ın dağlarında kol gezer Mücahitler, Kurtuluş savaşında türkü söyler Kahramanlar! Türkün tarihinde boyun eğmek yoktur, bundan sonra da olmayacaktır! Toprak bizim, deniz bizim, güneş bizim, gök bizim, insan bizim, emek bizim, hak bizim! Bugün ister Milli Varoluş Konseyi ister başka bir Kırmızı çizgisi KKTC olan oluşumlar olsun, hiç de küçümsenmemelidir! Zira geçmişten gelen şanlı bir mücadelenin kahramanlarını barındırdığı Kıbrıs adasında Türklerin asla Rumun emellerine çanak tutanlara müsaade etmeyeceğini bilmeleri gerekmektedir. Enosis sosiscileri unutmasınlar ki tarihlere şeref salan gök bizimdir! Ne AB ne ABD ne Rum ne Yunan ne de Emperyalizim sömürüsüne boyun eğmeyeceğiz! Uşak hiç olmayacağız! Kıbrıs bizim canımız, namusumuz! Bayrağımız kanımız! Yaşasak da ölsek de KKTC bizim vatanımız! Onu ilelebet yaşatmak da ANDIMIZ’dır!

Özlü Görüşmeler Başlamasını İple Çekenler!

Şimdi yeni bir görüşmeler süreci baş gösterecek. KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat inişli çıkışlı söylemleri ile bir nala bir mıha siyasetini iyi benimsemiş. Hristofyas ne diyor? Kıbrıs konusunda müspet gelişmeler sağlanmazsa, görüşmeler başlamaz! Nedir bu müspet gelişmeler? Türkiye Cumhuriyeti’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak Rumları tanıması, adadan Türk askerinin sayısının azaltılması öncelikli konular arasında. Ama bunu arkasında daha pek çok talepler var. peki Talat ne diyor? Özlü görüşmeler başlaması halinde umutluyum! Ne de olsa dış güçler 2009 Mart ayında bir referandum tasarladıkları dikkate alındığında, ilerleyen sürecin oldukça hayati geçeceğini gözler önüne seriyor! Ayni zamanda Talat’ın Hristofyas’ın açık açık ifade ettiği müspet gelişmelere rağmen umutlu olması da oldukça düşündürücü değimlidir?

Bilindiği üzere içerisinde bulunduğumuz bu süreç AB ve dış unsurlar için son süreçtir! Şayet hedefledikleri birleşik Kıbrıs’ı bu iktidar döneminde sağlayamazlar ise artık birleşik Kıbrıs tamamen bir hayal olacak ve ada TAKSİM’e gidecektir! Yani KKTC Tanınacaktır! İşte bu noktada tüm Kıbrıs Türkünün yıllarca KKTC’ye dört bir elle sarılmasının meyvesi alınmış olacaktır! Bu sonucu almamamız için dış unsurların dört bir koldan saldırıya geçecekleri aşikardır. Bu sinsi tezgahlarını ilerleyen süreçte kaleme alacağım.

KTOEÖS raydan çıktı!

Bir diğer önemli konu olan KTOEÖS’ün pozisyonudur! Her sınav zamanı sendikacı öğretmenlerin tertip ettikleri grevler hem öğrencilerimiz hem de velileri için bir ızdırap haline gelmektedir! Her ne kadar, öğrencilerimiz perişan bir vaziyette öğretmenlerinin grevlerinin sona ermesini ve sınav zamanı öncesinde bir şeyler öğrenme peşinde öğretmenlerini bekliyorlar ise de , bu grevleri gerçekleştiren bazı öğretmenler için öğrencilerin yaşadıkları bu stresli ortam pek de önemli olmadığı görülmektedir. Zira onların çocuklarının Devlet okullarında düzenledikleri grevler ile perişan olma durumları yok. Hepsinin de hemen hemen evlatları özel kolejlerde eğitimde! Geride kalan memur ve işçi çocuklarının Devlet okullarındaki çileli vaziyetleri kimin umurunda değil mi? Hele hele de Rum tarafındaki özel kolejler 2’den 6’ya yükselerek Kıbrıs Türk öğrencilerimiz güneye eğitime mecbur bırakılmaları da birlerinin pek umurunda değil! Sendikacılık adı altında kendi öğretmenlik misyonundan uzaklaşarak işi siyasete dökenlerin diğer öğretmenlerimizi toplum önünde karalamaya hiç hakları yoktur! Ne diyelim bindikleri trenin sonunda acaba neler olacak...Emperyalist dostlarına pek güvenmeseler yerinde olacaktır...

Emete GÖZÜGÜZELLİ

Hiç yorum yok:

Yazı Hakkındaki Yorumunuzu Bırakın

© Blogger Templates | Tech Blog