Yeni Sitemizde Yayındayız

Politika Dergisi Sayı 15

href="http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/PD15.zip">Politika Dergisi Sayı 15'i İndirmek İçin Tıklayın.

 

10 Kasım 2007 Cumartesi

İkinci Dünya Savaşı Öncesi ve Sonrasi Türkiye

Çoğu çevrelerce bilinmediği üzere Türkiye Cumhuriyeti 2. Dünya Savaşı'na katılmış bir ülkedir; fakat biz burada Türkiye'nin söz konusu savaşta yaşadığı dış politik gelişmelere değil (dış borçlanma hariç), iç politik meselelere değineceğiz. Savaş öncesi ve sonrası politik gelişmeleri ise çok partili hayata geçişten öncesi ve sonrası olarak irdeleyeceğiz.

Savaştan önceki yıllarda, daha Atatürk hayattayken Türkiye Sevr Antlaşmasına oranla daha çok kabul edilebilir bir Antlaşma olan, Lozan Antlaşması'na imza atmıştı. Bu antlaşma esnasında, istediklerini alamayan Batılı Devletler, istediklerini içeren bir belgeyi ellerinde tutmuşlar ve Türkiye'nin er ya da geç kendilerine muhtaç olacağını ve Lozan'da alamadıklarını o zaman alacaklarını söylemişlerdi. Bunun üzerine Türkiye, elinden geldiğince kendi olanaklarıyla yetinmiş ve söz konusu batılı devletlerin kapısını hiç çalmamışlardı. Bu durum Türkiye'nin uluslararası arenada güçlü bir devlet olarak anılmasına yol açacaktı.

10 Kasım 1938'den kısa bir süre sonra İkinci Dünya Savaşı'nın, 1. Dünya Savaşı'ndan beri atılmaya devam eden çimentosu kurumaya başladı. Atatürk'ün ölümünden sonra, Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü savaşa girmemeyi düşünmüş; fakat kendisini ekonomik kısıtlamalarla sağlama almaya çalışmıştı. Bu dönemde tasarruf politikaları izlenmişti. Üstelik bu politikalar halkın büyük tepkisine rağmen yapılmıştı.

Savaşın sonlarına doğru aynı dönemlere rastlayan, çok partili hayata geçiş döneminde, CHP o zaman ki tasarruf politikaları sebebiyle iktidarını Demokrat Parti'ye kaptırdı. Demokrat Parti Halkçı, Köylücü, söylemleriyle, CHP'nin tasarruf politikasını eleştirdi. Nihayetinde DP İktidarı Türkiye'nin geleceğini belirlemeye başladı. DP iktidara geldiği zaman tasarruflarla birikmiş bir devlet hazinesinin sahibi oldu. Gerçekten de halk ne istediyse yaptı; çünkü elinde mükemmel bir kaynak vardı: "Savaş korkusuyla tasarruf edilmiş bir yığın para ve altın".

Halkın her istediğne iktidarı kaptırmamak için evet diyen DP iktidarı bir süre sonra kasanın boşaldığını görünce, dış borç almaya başladı. Halkın istekleri sınırsızdı; fakat devlet kasası sınırlıydı. İşte tüm bunlar dış borçların alınmasını gerektirdi. Alınan dış borçlar sonrası Batılı devletlerin Lozan'dan bu yana sakladıkları istekler gün ışığına çıkmaya başladı.

Sonuç olarak bugünün Tükiye Cumhuriyeti'ne o zamanın koşullarını dikkate alarak bakmak gerekir. Artık Türkiye Cumhuriyeti Kuzey Irak gibi bir coğrafyaya dış güçlerin isteğine göre girip girmeme kararını verecek bir ülke olmuştur. Burada kesinlikle DP politikalarını suçladığımız düşünülmesin; fakat bu durumun başlangı olarak DP sayılabilir. Sorun aslında daha çok başlangıcı yapan da değil, bu durmun devam etmesine göz yumanlardadır. Teşekkürlerimle, okumadaki sabrınız için.

Gökhan DAĞ

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Gökhan bey öncelikle yazınızdan dolayı sizi kutlarım.Türkiye'nin şu anda ekonomik yönden bağımsız olamamasının nedeni hepimizin sorunu olmakla birlikte bizi yabancı ülkelere bağımlı hale getirmektedir.Fakat yazınızda bu sorunun nedenini sadece bir partinin yanlış politikasına bağlamışsınız.Bence bu sorun daha kapsamlı şekilde incelenmelidir.Çünkü bu sorun halen devam ediyorsa o partiden sonra gelenlerin de yapmış oldukları büyük yanlışları gözardı edemeyiz.

Gökhan DAĞ dedi ki...

Yorumunuz için öncelikle çok teşekkür ederim. Sizin de bahsettiğiniz ekonomik sorun gerçekten hepimizin sorunu ve bizim bu sorun için bir şeyler yapmamız gerektiğini biliyorum. Ben öncelikle bunları dile getirmeyi uygun buldum. Sizin belirttiğiniz ifadeleri yani diğer partileri de işin işine katmamız gerektiğini bende düşünüyorum ve nitekimd bunu yazımda belirttim.

Yazı Hakkındaki Yorumunuzu Bırakın

© Blogger Templates | Tech Blog