Yeni Sitemizde Yayındayız

Politika Dergisi Sayı 15

href="http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/PD15.zip">Politika Dergisi Sayı 15'i İndirmek İçin Tıklayın.

 

20 Mart 2008 Perşembe

Eşitlikçi ve Adil AKP (!)

Eşitlik denilen şey her zaman adaleti sağlamaz. Değerli hocam, Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük siyaset sosyologlarından Ali Yaşar Sarıbay, bu cümleyi şöyle örnekliyor: "Eğer aç iki kişi görürseniz ve bu insanlara yemek verecek olursanız ve o insanlardan biri yarım porsiyonla doyacakken diğeri 1,5 porsiyonla doyuyorsa ve de siz onlara 1'er porsiyon verirseniz, eşit davranmış olursunuz ama bu adil olmaz."

Peki eşitlik denilen şey, bazen adilliği sağlayamıyorsa adil mi olmak gereklidir, yoksa eşitlikten ödün vermemeye devam mı etmek gereklidir?

Açık konuşalım bu dengeyi her alanda sağlayabilmek imkansız. Bir de önümüze parti kapatma davası geldi. Ben son yazılarımda da değindiğim gibi yine bu kapatma davasına değineceğim; fakat bu sefer konuyu adalet ve eşitlik kavramlarıyla irdeleyeceğim.

Abdurrahman Yalçınkaya'nın adını hemen hemen herkes duymuştur; ama ben duymayanlar için tekrardan anlatayım. Sayın Yalçınkaya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, AKP ve DTP'nin kapatılması için gerekli iddianameleri hazırlayan ve bunları Anayasa Mahkemesi'ne sunan hukukçu.

Bu iki partiyi için kapatma davası iddianamelerini hazırlayan Sayın Abdurrahman Yalçınkaya olduğu için burada bir eşitlik söz konusu; fakat Sayın Başsavcı'nın yaşanan süreçler sonrası aldığı eleştiriler de bir o kadar eşitliksiz ve adil olmayan durum da. Kısaca değinelim.

DTP'nin kapatılması için iddianamesini Anayasa Mahkemesi'ne sunduğunda bir kısım çevreler bu Başsavcı'yı göklere çıkarttı. Üstelik kökeni de kürttü. İşte gerçek kürtlük buydu (Türk gibi davranmak). Abdurrahman Yalçınkaya TBMM'de olmayan muhalefetin yerine geçmişti.

AKP'ye açtığı kapatma davası biraz olsun hatırlyalım. İddianame AKP'nin lâikliğe aykırı faaliyetlerin odak noktası haline geldiğini savunuyor, ve birçok siyasetçi hakkında siyasi yasak istemini kapsıyor.

Dava sonrası gelen tepkilere bakalım.
  • Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu kadar oy alan bir partiye açılan kapatma davasının sonuçları iyi değerlendirilmelidir diyerek bunun çoğunluğun fikirlerine aykırı olduğunu belirtmeye çalışıyor.
  • Sayın Başbakan R. Tayyip Erdoğan ise bu davanın memleketi sevmekle ters bir şey olduğunu savunuyor (Hatırlayın DTP'ye açılan dava sonrası Başsavcı kürt olmasına rağmen Türk gibi davranmıştı).
  • Sayın Bülent Arınç (Hani TBMM Başkanı iken AKP Mitinglerine Katılan Tarafsız Meclis Başkanı) ise kendisine kapatılma davası sorulduğunda ölüm en büyük gerçektir bunu Başsavcı'da bilmeli diyor. Kendisi de bir hukukçu olan Sayın Arınç'a hazırladığı bir iddaname sonrası sanık olan taraf kendisine bunu söylese ne düşünür acaba? Arınç'ın yaptığı her şeyden önce kendi mesleğine saygısızlıktır.
  • Bir Bursalı Bakan'da nedense bir ifadesinde kanı bozuk diye bir deyim kullanıyor.
  • Kimi eski solcular da Ergenekon'u bu süreçle ilişkilendiriyor.
Diğer eleştirilere de bakalım.
  1. "Bu savcı Kürt, Türkiye'nin önünü kesmek için, DTP'nin kapatılmasını protesto için yaptı." diyorlar. Bunu söylerkende DTP'nin kapatılması gerekli iddianameyi bu Başsavcı'nın hazırladığından bile habersizler.
  2. "Bu savcı AKP'li. Bu dava AKP'ye doping etkisi yaratacak." eleştirilerine de ben şahsen katılmıyorum. Hukuku uygulamak için, sonuçlar düşünülmemelidir.
Eleştiriler bu şekilde uzayıp gidiyor. Çoğu acımasızca en ilgincide ne eşit ne de adilce.

İşinize geldiğinde lâikliği savunacaksınız, gelmediğin de en azılı anti-lâik olacaksınız gibi bir şey. Yazımın sonunda Emin Çölaşan'ın yazdığı bir yazının linkini vereceğim. Lütfen okuyun. Bu davanın neden açıldığını eskiden örneklerle, belgelerle sunuyor. Yazımıza devam edecek olursak,

İktidarı elinde bulunduran, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nde yer verdiği AKP Hükümeti bakın dava sürecinde (ve öncesinde) kendince nasıl tedbirler alıyor. Milliyet Gazetesi'nin internet sitesinden aynen alıntılıyorum (Mansur Çelik'in haberi).

AKP hakkında açılan kapatma davasını düşürme formülleri arayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kurmayları, daha önce de önlerine çıkan zorlukları birçok kez yasa değişiklikleriyle aştı.

AKP’nin iktidarda yaptığı ilk anayasa değişikliği, 27 Aralık 2002’de “milletvekili seçilme yeterliliğini” düzenleyen 76. maddesinde gerçekleştirildi ve “ideolojik veya anarşik eylemlere” ibaresi, “terör eylemlerine” şekline dönüştürüldü.

Böylece, Erdoğan’ın eski TCK’nın 312. maddesinden hüküm giymesi nedeniyle milletvekilliğinin yolunu kapatan düzenleme kaldırılmış oldu.

Yine aynı değişiklikle, ufukta görünen Siirt seçimlerinde Erdoğan’ın Meclis’e girebilmesini sağlayabilmek için bu kez 78. maddeye, “Bir ilin veya seçim çevresinin, TBMM’de üyesinin kalmaması halinde, boşalmayı takip eden 90 günden sonraki ilk pazar günü ara seçim yapılır.
Bu fıkra gereği yapılacak seçimlerde Anayasa’nın 127’nci maddesinin 3’ncü fıkrası hükmü uygulanmaz” fıkrası eklendi. Fıkranın son cümlesiyle de 2.5 ay sonra Siirt’te yapılacak seçimlerde bu değişikliklerin uygulanabilmesi sağlandı ve Erdoğan’ın seçilmesinin önü açıldı.

367 kararından sonra
Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanı seçiminde TBMM’de en az 367 milletvekilinin bulunması gerektiği kararı üzerine, AKP yine harekete geçti ve bu kez 31 Mayıs 2007’de Anayasa’nın 96. maddesinde yapılan değişiklikle, TBMM’nin bütün işlerinde en az 184 milletvekili ile toplanacağı hükmü getirildi. Aynı değişiklikle cumhurbaşkanı seçimi de yeniden düzenlendi.

Bu geçmişteki örnekler. Günümüzde de partilerin kapatılmasını engellemek için farklı düzenlemelerin yapılması için çalışıyorlar (Mini Anayasa Değişikliği). Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerini sınırlamak da tabii ki gündemlerinden eksik düşmüyor.

Ayrı süreç DTP için yaşanırken, DTP'nin kapatılması umurlarında değildi. Onlara göre doğru olan buydu; ama aynı süreç kendileri için işlemeye başladığında tutuştular.

Elindeki iktidar gücünü sadece kendi işleriniz için kullanıyorsanız siz ne eşitlikten ne adaletten anlıyorsunuz demektir.

Yazımın başından uzaklaştığımı düşünmeyin. Hala o 1.5 porsiyonla doyma meselesindeyim ben.

Değerli okuyuclar eşitlik bazen adil olmayabilir; ama bazen halkın verdiği oy potansiyelini öne sürüp eşitlikten uzaklaşıp adilliğe yaklaşan diye savunulan; fakat ne eşitlikle ne de adalatle bağdaşan uygulamalarda gözükebilir.

Sizden tavsiyem bazen 1.5 porsiyonla bile doyamıyorsanız, kendinizi hazırlayın; çünkü bu iktidar, bu eşitlikli ve adil olmayan uygulamalarına davam ettiği sürece biz 1 porsiyona bile dua eder hale gelebiliriz. Hani lâikler dua etmez ya !!!

Gökhan DAĞ

Emin Çölaşan'ın yazısı için Burayı Tıklayın.

Hiç yorum yok:

Yazı Hakkındaki Yorumunuzu Bırakın

© Blogger Templates | Tech Blog