Yeni Sitemizde Yayındayız

Politika Dergisi Sayı 15

href="http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/PD15.zip">Politika Dergisi Sayı 15'i İndirmek İçin Tıklayın.

 

12 Mart 2008 Çarşamba

Siyasi Tarihi Hatırla Sevgili’den Öğrenenler

Dün yazdığım yazımdan sonra çok değerli bir yazı yazılmış; “Bir Düşüncenin İsyanı” isimli. Yazıda Uludağ Evrenkent’indeki (üniversitenin Türkçesi) olayların tıpkı benim bir önceki yazımda da yazdığım gibi 70li yıllardaki gençlik hareketleriyle kıyası yapılmış. Her ne kadar hiçbir yazının tarafsız olma gibi bir zorunluluğu olmasa da bu yazıdaki taraflaşma ve tek yanlı bakış beni rahatsız etmedi desem yalan olur. Yazarımız olaylara bakarken “onlar-biz” ayrımı yapmakla da kalmayıp karşıt olarak gördüğü tarafı “tü-kaka” olarak tanımlıyor, hepsinin üstüne koca bir çizik atıp sıfırı basıyor. Bu üslup bana gayet gayri nizami, dar açıdan bakan ve üniversite gençliğine yakışmayacak kadar akademik bilgiden ve olay çözümlemelerinden uzak hamasi bir yazı gibi geldi. Sanki tarih, kişiler ve olaylar araştırılmaksızın; sadece dönemimizin popüler dizilerinden “Hatırla Sevgili” seyredilerek yazılmış gibi. Yazılarını okuduğum kadarı ile yazar arkadaşımın vatan ve ulus sevgisinden zerre kadar şüphe etmem. Ama bakış açısındaki birkaç ufak pürüz, ya da farklılık desek daha iyi olur, dikkatimi çekti. Müsaadenizle paylaşmak istiyorum.

Toplumsal Barış gibi hayati önem taşıyan bir konunun diyalogla sağlanacağı gibi doğruluğu su götürmez bir iddia ile başlayan yazı, “bizim taraf” olarak tanımlanan Sol’un “karşı taraf” olan sağdan gördüğü eza ve cefadan bahisle ilerletiliyor; kimine göre devrim şehidi, kimine göre komünist canilerin asılmasıyla görüşün devamı vurgulanılarak güçlendiriliyor ve en nihayetinde manifesto sonu benzeri bir sonla, devrim yolunda yürüneceğine dair yeminle bitiyor. Yazara göre bu yoldan “ne” ve “ne için” fedakârlık yaptığını unutanlar çıkacak. Herhalde geriye saf devrimciler kalacak! Geri kalanlar da kan kaybına aldırış etmeden yoluna devam edecek! Aman ne cesurca! Yazarın kastettiği zannedersem aşırıya yönelen Sol’un yolunda yürümeyen sosyal demokratlardır, ya da daha ılımlılar. Devrim fikri daha önceki yazımda da belirttiğim gibi genelde sol gruplar için bir hedefti. Peki, nedir devrim biliyor muyuz? Pek benzemiyor ama. Devrim Türk Dil Kurumuna göre “belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişikliktir”. Bir siyasi devrim ise mevcut sistemin, idarenin, düzenin ve idarecilerinin toptan alaşağı edilmesi olayıdır. Kökü devirmek eylemidir.

Devrim ha deyince yapılmaz. Dünya tarihinde sadece çok büyük liderler peşlerinde büyük halk kitleleriyle beraber devrim yaptılar. Devrim için liderin kişilik özelliklerinin yanı sıra içerde ve dışarıdaki siyasi konjonktür, halkın desteği, elde tutulan güç miktarı da önemlidir. Devrimlerin bir özelliği de anlık, günlük, yıllık olmamalarıdır. Bunların sağlam kökenleri, tarihi ve felsefi geçmişleri vardır. 1774’te başlayıp Kuzey-Güney İç Savaşının sonuna kadar süren Amerikan Devrimi düşünürlerin fikirleri şekillenen ulus olma bilinci ve koloni halklarının İngiliz sömürge sistemi ve aşırı vergilerine karşı yarım asrı aşkın sistematik olarak biriken hoşnutsuzluk ve tepkisi bu devrimi doğuran sebeplerden sadece ikisi. Fransa’nın Amerikan Kolonilere desteği, İngilizlerin Asya-Pasifik, Türkistan ve Çin hindi’ndeki nüfus mücadeleleri de olayı destekleyen olumlu dış siyasi yapıdır.

Aynı şey başlangıç aşamasında hemen hemen tüm elit kesimin Çar’a karşı katılımlarıyla başlayan ve Vladimir Ilyic Lenin’in kadrosunun muazzam idare kabiliyetleri ve topraksız halkı toprak vaadi ile yanına alıp istedikleri yönde desteklenmeleri ile başarıya ulaşan Sovyet (Ekim) Devrimi içinde geçerlidir. 1856’da büyük serf azadına sebep olan halk baskısı, anayasa ve özgürlük talepleriyle başlayıp 1905 Japon-Rus savaşıyla körüklenen bir siyasi sürecin de sonucudur 1917 İhtilali.

Ulu Önder Atatürk’ün imkansızı başarıp yaptığı devrim “Kurtuluş Savaşı” hem işgal kuvvetlerin zulmüne karşı tüm vatanperverlerin desteğini alıp mevcut padişah yönetiminin kendi çıkarları uğruna halkı satışlarını ve ittihatçıların maceraperestlikleri ile Çerkes Ethem tarzı satılmış isyancıların adiliğini ortaya çıkarması ile başarılmıştı. Ama devrim 19 Mayıs 1919’da başlamadı. Süreç aslında Mustafa Kemal’in ve devrimin şanlı çocuklarının yetişmesiyle başladı. O fikriyat öyle doğdu. Bu süreç çok rahat olarak ta Jön Türkler’e kadar uzatılabilir. Yani devrimin alt yapısı da vardı.

Ama 1970’lerde o alt yapı yoktu. Ya da alt yapı kendini devrimci addedenlere yarayacak kadar iyi değildi. Çünkü dış politikada Türkiye diğer 3. dünya ülkeleri gibi kapitalist batı emperyalizmi ve komünist doğu emperyalizminin doğrudan çarpışma noktasındaydı. Bu iki dev Soğuk Savaş boyunca hiç savaşmadı ama Türkiye gibi muhtemel yandaş ülkelerdeki gençleri birbirine kırdırarak hem ülkelerin kalkınıp büyümelerine ve dolayısıyla kendi hegemonyalarını tehdit etmelerine mani oldu hem de karşı tarafın eline düşüp müttefikliğinin sonunun gelmesini ya da bu devletlerin kendine düşman olmasını engelledi.

İç politika da buna müsait değildi. Çünkü karşı devrim hala sürüyordu, güçlüydü (belki Evrenkent gençliği arasında pek güçlü değildi) ve askeriye de 1930 Menemen Olayının akabinde kendinde rejimi koruma sorumluluğunu görüyordu. Seçilen sistem ideal olduğuna genel kanaat getirilen demokrasiydi. Padişahlığı eski model olmakla, bireysel idare olmakla, zulüm rejimi olarak suçlarsınız ama demokrasiyi, cumhuriyeti pek kolay kolay suçlayamazsınız. Çünkü genel kabul vardı. Devrimle mevcut sistem gideceğine göre demokrasiyi hedef almışsınız demekti. Eğer sistem kalsın sadece çarpıklıkları düzeltelim derseniz o da devrim değil reform olur. O da olmadı. Tabi bir de sistemlerin genel özelliği yapıya muhalif onu yok etmeye, değiştirmeye müsaade etmemeleridir. Bu yüzden Erbakan’ın ve Kürtçü aydınların partileri defalarca kapatılmıştır. 1970lerde devrim diye yola çıkanlar bütün bunları es geçtiler. Kendilerini halka bile anlatamadılar. Farkındaysanız bu fikirler sadece eğitimli gençler arasında yaygındı. Halk ise bu işe karşıydı. Devrimi anlamıyor, devrimcilere terörist gözüyle bakıyorlardı. En nihayetinde o gençler harcandı gitti. Kim için öldüler? Halk için. Halk onları bugün bile anlamış değil!

O zaman dün “Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan, Ulaş’tık; bugün Burak, Barış, Emrah, Umut olduk” lafı da hamasidir. Zaten böyle bir laf dün “Adnan, Fatin Rüştü, Hasan, Alparslan, Necmettin’dik; bugün Tayyib’iz, Devlet’iz” şeklinde de söylenebilir. Unutmayın bazı kişiler için bu adamlar birer idoldü. Hatta hâşâ tanrıydı. Devrimcilere gelince onlar da zaten Mustafa Kemal’diler kendilerine göre, yani kendi başlarına bir idol olmak gibi hedefleri yoktu. Onun yolundan yürüyorlardı. Çalışmaları, düşünceleri, yaptıklarının tümü olmasa da niyetleri takdir edilebilir fakat onlar idol değildi. Tıpkı onlardan 12 yıl kadar önce asılan Menderes, Zorlu ve Polatkan gibi. Sadece görüşlerinin ve faaliyetlerinin neticesini gördüler. Cezanın ve yargılamanın adil olup olmadığı tartışma götürür ama sonuç budur. Bugün biz de onlar olacağız demek çok şekilde yorumlanır. Cesur olmak iyidir, farkındalık iyidir, düşünmek, bu vatan için beslediği sevgiyi yapacağı iyi şeylerle yansıtmak da iyidir. Ama onlar gibi fütursuz olmak, sistemsiz olmak, kanı deli olmak ise biraz düşünmeyi gerektirir. Yaptıkları eylemlerin cezasını elbet çekeceklerdi ama…

Devrim, karşı-devrim gibi konularda bence Türk gençliğinin ibretle izlemesi gereken kişi hali hazırda onlarca ışık evini, okulu, yurdu, şirketi, yurt dışı kolejlerini ve onca taşınır-taşınmaz mülkiyet ve kurumu gayri resmi olarak kontrol eden Nur Cemaati lideri Fethullah Gülen’dir. Adam kafasına koyduğu soft-devrim tipi ve eğitim-öğretime yönelttiği yatırımlarla, polis teşkilatına, adli sisteme, medyaya ve tüm hayati kurumlara sızmış ve bu emellerine ulaşma yolunda 1966’da İzmir’de bir camide adı sanı bilinmez bir müezzin olarak başladığı hayatına post-modern bir şeyh mertebesine hatta yarı papa tarzı bir siyasi otoriteye, icazet kadrine malik olmuştur. Sırf onun yaptıkları bile ne kadar ince düşündüğünü, sistemi ne kadar mahirane zehirlediğinin kanıtıdır. Ayrıca halkın, hükümetin, dış çevrelerin desteği de bu tür bir kişi de olması kimin kime devrim dersi verdiğinin kanıtıdır. Karşı-devrim tüm hızıyla ilerliyor.

Zaten 3-5 kişi var bu işin farkında olan. Onlar da kendileri garip maceraperestliklere atsınlar, kimse kalmasın! Unutmayalım, Roma İmparatorluğuna karşı savaşmıyorsun, elinde kılıç savaşa gidecek. Ya da 1800lerde değilsin silahı alıp çıkacak. Bir düşüncenin isyanıymış; laf! Adam bir sürü yandaş toplamış, herkesi lehine çevirmiş, güç toplamış. Arkasında da 80 yılın birikimi var. Kime neyin isyanı! Lütfen bırakalım bu boş lafları. Tarihini bile dizilerden öğrenen bir gençlik olduk. Eskide ne olduğunu anlamaksızın, bugünü göremez; yarın ne ile karşılaşacağını bilemezsin.

Titreyelim ve Kendimize Gelelim!!!

Hiç yorum yok:

Yazı Hakkındaki Yorumunuzu Bırakın

© Blogger Templates | Tech Blog