Yeni Sitemizde Yayındayız

Politika Dergisi Sayı 15

href="http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/PD15.zip">Politika Dergisi Sayı 15'i İndirmek İçin Tıklayın.

 

9 Mart 2008 Pazar

Evinin Kadını; Çocuklarının Anası Olacaksın!

Dün 8 Mart, Dünya Kadınlar Günüydü. Günü anlayan, anlamını özgürce yaşayabilen ve haklarını bilip bunlara sahip çıkan şanslı azınlığı hariç tutarsak dünyadaki kadınların birçoğu için diğerlerinden farkı olmayan herhangi bir gün 8 Mart. İşte bugünkü yazımda Ata Demirer'in gösterisinde kullandığı meşhur repliği "evinin kadını; çocuklarının anası olacaksın!" ı ile kemikleşen toplum görüşünü tarihe ufak bir göz atıp tartışarak; bugünü herhangi bir gün gibi yaşayan karşı cinslerimin sorunlarını anlamaya çalışacağım. Durumun dünya üzerindeki kadınlar için ortalama vehametinin Türkiye'deki kadınların geneli için gerçeklik oluşturmasından ötürü "Türkiyede Kadın-Dünyada Kadın" şeklinde bir ayrıma gitmeyi gereksiz buluyorum. Çünkü kadın semavi dinlerle, kültürel eğilimlerle, siyasi gelenekle, ekonomik katılım prensipleriyle ve daha nice toplumsal yapı ve normla medeniyetin "ikinci sınıf vatandaşı", asıl aktöre yapılan ilave, düşük seviyedeki eşiydi. Bu ayrım ve sınıflandırma gözetilirken kadının adı, yaşı, dini, dili vs. önemsizdir; ona düşük payenin verilmesinde göz önünde tutulan faktör temelde "kadın" olmasıdır. Nerde ve nasıl olursa olsun kadınların paylaştıkları bu ortak kötü kader onları bu haksız klasmanda birbirilerine benzer kılmaktadır.

Kadının ikincillenmesi dinlerle başlamış bir süreçtir. İlk insanın yaratılış hikayesi hepinizin malumu. İlk olarak Adem (hz.) yaratılır. Sonra Adem'e bağlı olsun, onun sözünden çıkmasın, ona boyun eğsin diye eş olarak Adem'in kaburga kemiğinden Havva (hz.). Hikayenin cennetten kovulma boyutuna gelmeden önce, genelde ibrani kaynaklarında geçen, temelde bu hikayeye ilintili başka bir mitten daha bahsetmek istiyorum. Rivayet o ki Adem'le beraber Tanrı başka bir kadın yarattı. Lilith adlı bu kadın Adem'le aynı anda, aynı maddeden, eşit olarak yaratılmıştı. Fakat Lilith Adem'e itaat etmedi, sözünü dinlemedi. Fakat Adem bu kadınla beraber olmak istiyordu. Kadın her türlü fitneyi, kötülüğü, Tanrı'nın emirlerine karşı gelmeyi Adem'e aşıladı. Bu yüzden Tanrı onu kovdu ve Adem'e bağlı olacak, daha yumuşak huylu Havva'yı yarattı. Lilith de gitti şeytanla beraber oldu; bir çok çocuk doğurdu vs. vs. İşte bu yüzden loğusa kadınlara Lilith'in ruhunun musallat olacağı, kendi erkeğini elinden alan Havva'nın zayıf anını kollayıp onu ve bebeği öldürmeye çalışacağı inancı vardır.

Uysal olması düşünülen Havva ise kıssa da anlatıldığı üzere Adem'e yasak meyveyi yedirmiş cennetten kovulmalarına sebep olmuştur. Tanrı da kadını tüm gençliği boyunca her ay kanatarak cezalandırmış. [Aylık adet döngüsü ne kadar acılı bir evre olsa da vücudun yeniden yapılanması ve kendini tamir etmesi yüzünden kadınlara erkeklere göre yaklaşık 7-8 yıl fazladan ömür vermekte.] İsimler ve telaffuzlar değişse bile ilk insanın hikayesi ve bu hikayedeki kadının kötü misyonu diğer dinlerde de mevcut. Eski Yunan'a gittiğimizde yaratıcı güç/güçler eril ve dişil [ya da Tanrı ve Tanrıça] olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Tanrıların Tanrısı Zeus en büyük güçtü, erkekti, hakimdi. Meşhur Truva Savaşı bile güzellikleri üzerine tartışan 3 Tanrıça'nın (Hera, Athena, Afrodit) yüzünden çıkmıştı. Daha sonra da Spartalı Helen iki uygarlığı karşı karşıya getirmişti. Tarihte insanlığın başına bir çok belalar getiren lanetli kutusuyla meşhur Pandora'yla yılan saçlı Medusa'dan hiç sözetmiyorum bile.

Tarihin kadını öcüleştirerek yazılmış olması acı ama hala canlı olan bir gerçektir. Tarih ve dinle oluşan kültür kadından her zaman korkmuştur. Kadın ilk çağlarda erkeklerin anlayamadığı bir sihre, bir büyüye sahipti: vücudundan başka bir canlı çıkarıyordu. Erkek kendisinin anlayamadığı ve yapamadığı bu şey karşısında biraz hayranlık biraz da korku ile itaat etmiştir. İşte meşhur Amazonlar yaşamışsa işte bu zamanlar yaşamıştır. Daha sonra erkeğin kendi gücünü anlaması (fiziksel ve cinsel güç) ile birlikte ana-erkil toplumdan ata-erkil topluma, poliandrik (birden çok erkek eşlilik) cinsel yaşamdan poligamik (birden çok kadın eşlilik) cinsel yaşama dönüş başlamıştır.

Politik ve ekonomik arena bunun örnekleri ile doludur. İşte kadının bugün siyaset sahnesinde erkekle eşit ve kendi kişiliğine uygun şekilde bulunamaması, bulunanların da (ör. Margaret Thatcher, Birleşik Krallık Başbakanı, 1979-1990) erkekten daha sert bir üslup izlemeleri (Demir Leydi-Iron Lady) bunun bir sonucudur. Toplum kadınları sert oynamaya itmekte, oynamadıkları durumda da oyundan atmaktadır. Aynı durum iş dünyasında da geçerlidir: bizim ülkemiz bile bir Arzuhan Yalçındağ, bir Güler Sabancı ile ancak 2000'li yıllarda karşılaşmıştır. Kadının mevcut işsizlik oranının yüksekliği bahane edilerek sektör dışına itilmesi, yerine erkek işgücünün tercih edilmesi benzer sorunlardır.

Çalışmayı bırakın dünyada kadınların bir çoğu eğitim görememekte, fakirlik ve zor hayat şartlarından daha da fazla etkilenmekte. Bu önermeleri doğrulamak için dünyanın en fakir kıtası Afrikaya gitmeye ya da komşumuz eşitsizlik timsali Arap dünyasına bakmaya lüzüm yok. Türkiye'nin doğusu batısı ile yüz yüze kaldığı sorunlardan birisi de çeşitli kampanyalarla, okumalarına izin verilmeyen, maddi durumu yeterli olayan, toplum ve çevre baskısı gören kız çoçuklarının okutulma çabasıdır. Siz toplum olarak annelik gibi büyük ve ciddi bir sorumluluğu yüklediğiniz sorumluluğu yerine getirmesini beklediğiniz bireyi iyi eğitmezseniz gelecek nesilleri cehalete teslim etmiş olursunuz.

Kadınların tek sorunu eğitim de değil. Geçtiğimiz 8 Mart'ta çevrimiçi paylaşım adreslerinde yayınlanan bir video-klipte erkeklere "kendinizi 1 günlüğüne bizim yerimize koyun!" diyorlardı. Kadının işte, sokakta, yolda, eğlencede gördüğü cinsel tacize evde kocasının attığı dayak da ekleniyordu. İnsanın içini cız ettiren bir tablo. Ama toplumda hala kadına yönelik şiddet gerçek; bir ilkellik olan ve hiçbir şekilde mazur gösterilemeyecek bu hareketi haklı bulanlar var. Daha da kötüsü bu kitlenin büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Her ne kadar izlemenizi tavsiye etmesem de en azılı kadın programı olan Asuman Dabak'ın "İtirazım Var" programında (gerçi itirazdan çok sağa sola çemkirme ve insanları birbirine kırdırma programı) birçok kadın şiddeti haklı olarak tanımladı. Ve yöneltilen "Kocanız sizi hiç dövdü mü?" sorusuna gayet rahat ve kendinden emin biçimde "Hak ettiysem dövmüştür" şeklinde cevap verdi. Bu ne düşünce; bu ne biçim anlayış? Bence annelerin kızlarına herşeyden önce kendilerini erkeklere ezdirmemeyi öğretmeleri gerek.

Kadınların sorunları o sadece bunlarla da sınırlı değil. O kadar çok ki; gelecek Kadınlar Günü'ne kadar yazsam bitmez. Ama bunca laftan sonra tamamen de umudumu kaybetmiş değilim. Oluşan tüm bu yargılar, düşünce kalıpları, kültürel dayatmalar insanın oluşturduğu birikimdir. "Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır", "Evinin kadını; çocuklarının anası olacaksın" lafları da bu baskın kültürün, yaptığı iyi bir şeyi -başarıyı- eşi ile paylaşamayan, ya da sorumluluklarını hayat arkadaşının sırtına yıkan erkek kültürünün bir uzantısıdır. Bence bu kültürü insan oluşturduysa, yaptığı gibi de değiştirebilir. Yeterki toplumumuz ve özellikle kadınlarımız haklarını koruma ve savunma cesaretini gösterecek bilgi, birikim ve girişimciliğe sahip olsunlar.

Karşı cinsleriyle her yönden, tamamen eşit olduklarına inandığım tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum.

Saygılarımla,

Hiç yorum yok:

Yazı Hakkındaki Yorumunuzu Bırakın

© Blogger Templates | Tech Blog