Yeni Sitemizde Yayındayız

Politika Dergisi Sayı 15

href="http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/PD15.zip">Politika Dergisi Sayı 15'i İndirmek İçin Tıklayın.

 

22 Şubat 2008 Cuma

Devrimlerin Enerjisi Bitti mi?

19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktım; vaziyet şöyle idi... Şeklinde başlayan Atatürk'ün büyük nutkunda Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet'in ilanını da içeren bir sürü önemli olay birinci elden anlatılır. Vaziyetin ne kadar elem verici olduğu, işgal şartlarının yüzyıllarca hatta binyıllarca özgür yaşamış bir toplum için ne kadar katlanılmaz olduğunu, aslen yüksek kültür, tarih ve geleneğe sahip bir milletin tüm kutsal değerlerinin nasıl tamamen ayaklar altına alındığını bizzat anlatır.

Böyle bir durumda, bu şartlar altında ölmüş bir imparatorluğun küllerinden yepyeni ve capcanlı bir ulus-devlet yaratabilmek... Kolay bir iş diyen beri gelsin. Elinizdeki imkanlar bir avuç asker, ki bunların yaşları çok farklı ve sayıları da çok az. 1911 yılında başlayan Trablusgarp Savaşından başlayarak, 1912-14 Balkan Savaşları, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı ve nihayet 1919-1922 Kurtuluş Savaşı; bu ulusun nice evlatları vatan toprağı olarak gördükleri uzak diyarlarda öldüler. Verilen şehitlerin haddi hesabı yok. Bunca yıl birbirini takip eden savaşlarda kaybedilen onca askere karşılık elde kalan miktar alil, yaşlı, bezgin ya da acemi. Kalifiye asker çok az.

Daha kötüsü, ülke zaten işgal altında. Asker dağıtılmış; Osmanlı'nın elindeki mühimmat, cephane, ve tüm askeri techizat -Almanlar tarafından savaşın başında Osmanlı'ya bir miktar silah takviyesi yapılmıştı- itilaf devletlerinin kontrolü altında. Devleti yönetenler bugün Fethullahçıların iddea ettikleri gibi vatan millet için çırpınıp durmuyorlar. Aksine sözde "isyancı" Mustafa Kemal'e karşı Halife Ordusu, Ahmet Anzavur vb. belayı destekliyor; Ankara'da doğan bu güneşi batırmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Padişahın ve diğer üst düzey zevatın hayatları ve iktidarlarına karşılık ülke topraklarının yönetiminden işgal kuvvetleri lehine vazgeçmek ya da çeşitli imtiyazların verilmesi gibi dahiyane (!) fikirleri mevcuttu.

Halk yıllarca süren savaşlardan yılmış, alınan vergilerle hayatından bezmişti. Ticari ve ekonomik güç gayri-müslimlerin elindeydi ve bunların tamamı değilse birçoğu savaştan, milletin sıkıntısından, esaretten anlayacak mahiyette insanlar olmadıkları gibi içlerinde, zor duruma düşen halka yardım etmelerine ya da haklı kurtuluş mücadelesine destek sağlayamaya sevk edecek ufak merhamet kırıntılarının dahi bulunduğu da şühpeliydi. Halk ayrıca cahildi; Yunanlıların "Halifenin emri ile geldiklerini, kendilerine zinhar karşı konulmaması gerektiğini, Allahsız-Komünist-İsyancı Kemal'i dizginlemeye gittiklerini" söyleyen bildiriler atan tayyarelerle atılan bir kaç ilana kanacak kadar... Cehaletleri Yunanlılardan -diğer bölgelerde de başka işgalcilerden- gördükleri zulüm ve gayri-insani muammele ile aydınlansa da bu aydınlanma sadece anı kurtaracak, geç kalmış, amprik bir aydınlanmaydı.

Yazar Yakup Kadri'nin Yaban'da yaptığı çıkarım doğrudur. Siz halkı yıllarca -hatta yüzyıllarca- cehalete teslim ve fakirlikle yalnız bırakır da sadece canına, malına ihtiyaç duyduğunuzda ararsanız onun bu durumundan siz sorumlu olursunuz. İşte bugünün Türkiyesi'nde olan da budur. Devrimlerin altının kazılması; Atatürk'e, onun hayatımıza soktuğu nice değerin bilinçli ya da bilinsiz olarak aşındırılması hep bunun sonucudur.

Sözde özerk Devlet Kurumları siyasi rejimin dümen suyuna gitmek için laik-demokrat duruşlarından ödün veriyorlar. Kadrolaşma son derece hızlı artıyor. Öyle ki kurumlar bir önceki Cumhurbaşkanı döneminde verilen kararların, tamamen olmasa bile büyük ölçüde, zıttı yönünde karar veriyorlar. Muhalefet pasif hareket ediyor. Halk sahip olduğu hak ve değerlerin farkında değil; doğruyu yanlışı ayırma yetenek ve kapasitesine de sahip değil. Ve daha da kötüsü bu kapasiteye sahip olmadığının da bilincinde değil. Eleştiren kurumlar vatandaşa giderken adi popülizm yapmadıkları için iktidarın hitap ettiği kesim tarafından anlaşılamıyor. Oyunun kuralları neyse o şekilde hareket edilmesi gerektiğini bilmiyorlar. Halkçı partiler ya da sosyal demokratlar laiklik gitti diyorlar ama her ne kadar haklı olurlarsa olsunlar halk laikliğin kendisine ne kazandırdığını bilmiyor. O yüzden rejimde ne ifade ettiğinin de bilincinde değil.

Daha önceki yerel yönetimler hiçbir şey yapmadıklarından ya da icraatları asgaride kaldığından, seçim öncesi dağıtılan kömür; erzak yardımları vs. geçim sıkıntısı olan halka daha cazip, daha halkçı politikalar olarak görülüyor. İyonya Medeniyeti'nin doğuşuyla ortaya çıkan bir gerçek: "İnsanlar gündelik ihtiyaçlarını karşılamadan entellektüel düşünce ürünü oluşturamazlar". Ben daha ileri götüreyim bu savı: "İnsanlar gündelik ihtiyaçlarını karşılayamazsa düşünce diye bir şey olmaz".

Bu nokta da Devrimlerin Enerjisi Bitti mi diyenlere şöyle bir cevapla karşılık vermek istiyorum: Hayır bitmedi!!! Biz Atatürk Gençleri var olduğumuz sürece de bitmeyecek.

E peki ne yapılabilir? Bu durumda üniversiteli bir sosyal bilimler öğrencisi olarak yapabileceğim ilk tavsiye tarihin doğru okunması. Atatürk'ün devrimi, inkılapları nasıl hayata geçirdiği; 70'lerde kanlarını döken, ölen-öldürülen-öldüren Devrimci gençliğin nerde ve nasıl bir hata yaparak başarısız olduğu; Nur Cemaatinin ne şekilde, ne kadar bir sürede, hangi konuya ağırlık vererek bu kadar güçlenip siyasi erke hakim ve ortak oldukları göz önüne alınmalı.

Siyaset harici kesimler için yapılacak en güzel şey halkın aydınlatılması, Atatürk'ün devletinde hak ettikleri yeri bulmaları, adil düzeni tanımalları ve kendi çıkarına olanı ayırt etme kapasitesinin kazandırılması hedef olmalı. Siyasetçiler için de toplum yararına büyük projelerin üretilmesi, yenilikçi ve entellektüel çizginin muhafazası ilk iş olabilir.Bir başka öncelik de topluma sözde değil özde muhalefet olunduğu bilinci aşılanmalı. Vizyon çizgisi muhafaza edilmekle birlikte kısır çatışmalardan şiddetle kaçınılmalı. Taklitten de kaçınılmalı tabi. Eğitim konusunda gereken önem verilmeli; kişilerin hür vicdan ve bilimin, aklı selim ve aydınlanmanın ışında; boş ve yersiz düşünce ve saplantılardan arınmış bireyler olarak hareket edebilmelerini sağlayacak sistem oluşturulmalı.

Bu arada biz gençler de 70 kuşağının gençlerinin gösterdiği çeviklik ve yaptıkları hatalardan aldığımız derslerin ışığında doğru bildiğimizi hakça ve hukuk dahilinde savunmaya devam etmeliyiz.

[Not: TSK'nın Kuzey Irak'a düzenlediği kara harekatını tüm samimiyetimle desteklerim.]
Tanrı bizi boş oturmaktan; halkımızı cehaletten; devletimizi her türlü bölücü, gerici, yıkıcı tehditten sakınsın!!!


Saygılarımla,

Mücahit Önder

Hiç yorum yok:

Yazı Hakkındaki Yorumunuzu Bırakın

© Blogger Templates | Tech Blog