Yeni Sitemizde Yayındayız

Politika Dergisi Sayı 15

href="http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/PD15.zip">Politika Dergisi Sayı 15'i İndirmek İçin Tıklayın.

 

28 Şubat 2008 Perşembe

Diktatöryal

Dünya politik tiyatrosunun en önemli iki mensubu Erwin Piscator ve Bertold Brecht; ömürleri boyunca birbirlerini eleştirmeleri, anlaşamamaları gibi unsurları göz ardı ederek Jaroslav Hasek'in Aslan Asker Şvayk isimli eserini sahneye koymak ve bu öyküyü İkinci Dünya Savaşına uyarlayarak bir dönem eleştirisine dönüştürmek adına bir araya geldiler. Sonuçta iki alman tiyatro adamı bir yıl sahnelenmesine karşın o döneme kadar en çok ses getiren oyunu sahnelemiş oldular. Oyunun en ilginç anı Şvayk'ın Prag'dan Moskova'ya kadar olan yürüyüşüydü ki bu yürüyüşü simgelemek adına sahneye paralel iki tane yürüyen bant koyup birinde Şvayk'ı diğerinde ise Şvayk'ın yol boyunca karşılaştığı ağaçları, insanları, hayvanları yürüttüler ve Moskova'da Şvayk'ı Hitler ile karşılaştırdılar. Dünya tarihinin en kanlı diktatörü oyun sonunda savaşı kaybetmiş Berlin'e dönüş yolu arıyor ve Şvayk'tan yardım istiyor.. Şvayk, Hitler'i yanına alıp eve dönerken ona bir şiir okuyor ve şiirin sonundaki "Dünya Tarihi senin gibi rezilin suratına s..malı" cümlesi ile oyun sona eriyor.

O dönem Almanya'sı içinde bu iki tiyatro adamının yani Brecht ve Piscator'un bir araya gelmesine imkansız gözüyle bakılıyor, o yüzden en az oyun kadar ses getiren şey bu ikilinin bir araya gelmesi... Bir röportaj sırasında sorulduğunda ikili bu birlikteliğin tek amacının savaş yıllarında süren yoğun baskı ve sansürün kalkması durumuyla birlikte Hitler adına söylemek istedikleri şeyleri kendi vatanları, kendi topraklarında özgürce haykırmaları olduğunu söylüyorlar..

Peki nedir bu sansür; Hitler o dönem içersinde bütün mizah dergilerine davalar açmış ve SS üyesi yargıçlar tarafından o dergiler ağır tazminatlara mahkum edilmiş ve kapatılmış, tiyatro binaları yıkılmış, dönemin devlet tiyatrosu başına yine bir SS yanlısı getirilmiş, gazeteler tekelleştirilmiş ve yazıların hepsi denetimden geçirilmiş, klasik müzik yasaklanmış ve dönemin bütün ileri gelen yazarları, müzisyenleri tutuklanmış ya da sürgün edilmiş. Hatta dönemin kültür bakanı "ne zaman kültür lafını duysam elim silahıma gidiyor" diyecek kadar durumu abartabilmiş.

Bunun bizimle, bizim ülkemizle bağlantısı ise şu; "Peki nedir bu sansür" cümlesiyle başlayan paragraftaki "Hitler" kelimesi yerine "Tayyip Erdoğan"; "SS" kelimesi yerine "AKP" yazdığınızda şu günlerde yaşadığımız durumla karşılaşıyoruz. Sonuç olarak biz de ağır bir baskı ve sansür ile karşı karşıyayız. Öyle ki birbirleriyle fikir ayrılığı taşıyan mizah dergileri, aydınlar, yazarlar aynı tehlikenin altını çiziyorlar, ortak görüş bildiriyorlar. Sayın Erdoğan sürekli olarak mizahçılara, karikatüristlere dava açıyor, bir diktatörmüşçesine eleştiri istemiyor.. Medya giderek tekelleşiyor ve özgürce fikrini savunan medya organı sayısı azalıyor, bilmiyorum denk geldiniz mi ama iktidara yakın televizyon kanalları şu an suçlu olan ve ülkede arandığı için Amerika'da kaçak yaşayan Fetullah Gülen ile Başbakanımızın ve hatta Cumhurbaşkanımızın adlarını aynı cümlede fütursuzca kullanabiliyor. CHP'den dönmüş sosyal demokrat Kültür Bakanımız AKP'nin Devlet ve Şehir Tiyatrolarında kadrolaşmasını engellemek bir yana hızlandıracak oluşumlara yol açıyor. Müzik yapımcısı olduğunu iddia eden AKP milletvekili Osman Yağmurdereli; Fazıl Say'ın kötü Muazzez Abacı'nın iyi müzisyen olduğunu söyleyebiliyor hem de müzik bildiği iddiasıyla aradaki farkı görmeksizin, Türban meselesine değinmiyorum bile, birkaç cümleyle değil bir bu kadar daha yazarak ele alınması gerektiği için...

Ama tarihin tekerrür'den ibaret olduğunu bilen herkes gibi AKP iktidarının önündeki tehlikeyi görmesini bekliyorum yoksa geçmişte baskıya uğramış Alman tiyatro adamlarının söylediği şiirleri biz de yakın gelecekte iktidara uyarlamaya başlayacağız...

Onur Ümit

Hiç yorum yok:

Yazı Hakkındaki Yorumunuzu Bırakın

© Blogger Templates | Tech Blog