Yeni Sitemizde Yayındayız

Politika Dergisi Sayı 15

href="http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/PD15.zip">Politika Dergisi Sayı 15'i İndirmek İçin Tıklayın.

 

8 Şubat 2008 Cuma

Panayır

Meclis meclis değil panayır yeri gibi. Dünyanın hiç bir yerinde bizimki gibi bir meclis yoktur. Kimler var bizim meclisimizde, ben öyle olduklarını düşünmüyorum ama bir kesim var ki kendilerini kemalist olarak nitelendiriyor. Bunlar var gücleriyle ağızlarını çalıştırıp muhalefet ediyorlar. Sözlü muhalefette kimse ellerine su dökemez orası gerçek. Ağızları çok iyi laf yapıyor. Hele konu laiklik olursa mangalda kül bırakmıyorlar. Liderleri şiir gibi konuşuyor adeta. Mecliste kendilerini dindar olarak konumlandıranlara, mecliste din dersi veriyor. Neyin büyük günah neyin islamın kurucu şartı olmadığını anlatıyor. Atatürk’ün meclisinde kemalistler, dindarlara din kültürü ve ahlak dersi veriyor. Güler misiniz ağlar mısınız orası size kalmış...

Dindarlardan bahsederken birazda onları anlatalım ne yapıyorlar meclis çatısı altında? Efendim bu dindarların başında 3 kişi bulunuyor. Aslında 4 kişiydiler, ama dördüncü olanın mülkiye damarı tuttu ki ayrıldı onlardan. Arasıra dışardan yaptığı eleştirileri duyuyoruz eski arkadaşlarına. Dışardaki kişi bizi pek ilgilendirmiyor artık, ne de olsa o artık meclis denen panayıra girmeme hakkını kullandı ve dışarda kaldı. İçerdeki dindarların başındaki 3 kişinin ortak özelliği, vakti zamanında seçim meydanlarında halka “siz isterseniz şeriatıda getirirsiniz” gibi tuhaf ve populist “ara gaz”lar vermişlerdir. Dindarların beyin takımı olarak nitelendirilen bu 3 kişide evvelden beri AB ye hristiyan klubü perspektifinden bakar. Bu kişilere maaşları ile zor geçinirler. Sürdürülebilir bir zam hayalleri vardır. Birisinin eşi, türkiye cumhuriyeti devleti aleyhine, avrupa insan hakları mahkemesine tazminat davası açar. Dava kabul edilseydi sanırım ek gelir olarak kullanacaklardı alacakları tazminatı. Birisinin oğlu gemicik alır, e tabi zordur şimdi 12 bin ytl maaşla gemiciğin taksitlerini ödemek. Haklılar aslında, yükselme dönemi padişahlarını kıskandıracak bir lüks içinde yaşıyorlar, aile ekonomilerinde sıkıntı yaşamaları normal. Ama aile içi problemler bizi ilgilendirmez. Biz devam edelim yazımıza ne istiyor bu dindarlar? Türkiye cumhuriyetinin kurucu ilkelerinin tam tersi bir uygulamanın anayasal metinlerde bulunmasını istiyorlar. Şeriat hükümlerinin anayasal olması isteniyor bir bakıma. Ancak cumhuriyet rejimine düşman olan bir zihniyet ister bunu. Cumhuriyet rejimini uzun vadede yıkmak isteyen bir zihniyetin, kısa vadeli bir faliyetidir bu anayasa değişikliği. Bir de anayasa değişiklikleri yetmezmiş gibi türbanın nasıl bağlanacağını gösteren bir kaç resim eklemeyi düşünüyorlarmış. Halkımızın okumamaya ne kadar düşkün olduğu biliniyor. Belki bu resim koyma metoduyla insanların yasalara olan ilgisi arttırılabilinir. İşin magazin tarafını bırakalım, cumhuriyet rejimininin vekilleri, cumhuriyet rejiminin her türlü olanağınından faydalandığı halde, (örneğin hastalandıklarında bu rejimin hastanelerini kullanırlar, paradan para kazanmak istediklerinde bu rejimin bankalarından faiz alırlar vs.) bu rejimi değiştirme girişimlerinde bulunuyorlar. Bir güler misiniz ağlar mısınız daha...

Bir başka kesimde seçim meydanlarında dindarlar aleyhine bağıran çağıran, emperyalizme karşı lafını esirgemeyen, sözüm ona bu dindarlar üzerinden oy alan partiye çok öfkeli bir grup daha var. Bu grup kendini önce yağlı ip şimdilerde ise iki tepe arasındaki çelik halat olarak nitelendiriyor. Türban sorununa emperyalizmin icat ettiği “ılımlı islam” mantığıyla hareket edip, dindarlar üzerinden oy alanlara hep destek tam destek anlayışı içersinde türban sorununa bir çözümsüzlük önerisi getiriyorlar. Çünkü türbana çözüm olarak önerdikleri şey, sokakta ne kemalistleri mutlu ediyor, ne de türbanlı öğrencileri. Çünkü onlar hala türbanın bir siyasal simge olmadığını düşünüyorlar, türbanla başörtüsünü birbirine karıştırıyolar. Yaptıkları öneride türban değil başörtüsüne izin var. İş rektörlere düşüyor. Çene altından bağlanan başörtülüler geçebilir, boyun etrafından döndürülüp toplu iğne ile tutturmuş olanlar giremez. Kendi tabanlarıda rahatsız oldu çelik halatların bu çıkışından. Zira emekli subaylar derneği (ismini tam bilemiyorum, afedersiniz) “hayallerimizi yıktınız” anlamına gelen bir siyah çelenk bırakıyor parti kapısına. Daha doğrusu bırakamıyor. Her şehit cenazesinde boy gösteren, şehitlerimizi sahiplenen bu çelik halat grubunun bir kısım üyeleri, bırakılan çelenki alıp, emekli subayların ve eşlerinin kafasına fırlatıyor. Medyada yer alan haberlere göre
emekli subaylar koşarak zor kurtarıyorlar canlarını... Siyasi alanda bir mevki sahibi olunca unutuyorlar askere saygıyı, hörmeti...

Birde tüm bunlardan farklı düşünen bir kesim var. Türban, rejim onları pek ilgilendirmiyor. Onlar terörü destekler biçimde, teröristlere canlı kalkan olmak için dağlara gidip çadır kuruyorlar. Bu nasıl iştir anlamak mümkün değil. Yargı mensuplarımız nerede insan merak ediyor. Milletin vekili, devletten aldığı maaşla (o maaş milletin ödediği vergidendir.) devletle kavgalı olan, mehmetçiğin canına kast eden terörü destekliyorlar. Bir allahın kuluda bunlara sormaz mı siz ne yapıyorsunuz diye? Nerde o çelik halat hareket grubu? şehit cenazelerinde “şehitler ölmez” diyenleri “teröristler ölmez” diyenlerin bu eylemine engel olmaya çalışırken görmek isterdik. Ama göremedik, galiba gerçekten siyasi mevki kazanılınca bazı değerler değişiyor. Dilerim ki ilerleyen günlerde beni utandıracak eylemlerde bulunurlar...

Ben bu yazıda ülkenin son birkaç gününü biraz mizahi yoldan, tatlı-sert bir üslupla anlatmaya çalıştım. Dilbilgisi veya anlatım hatası yaptıysak acemiliğimizdendir. Ancak değinmek istediğim son bir nokta var.

Anayasamız ikinci maddesi diyorki; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

Anayasamızı bu maddesi hukuki yollardan değiştirilmesi yasaktır. Şu son birkaç günde yaşananlara bütün olarak bakarsak, anayasamızın ikinci maddesinin aslında çok uzağında yaşayan bir millet olduğumuz anlaşılacaktır. Meclisteki her partinin destekçilerinin varlığı gözönünde tutulursa, anayasamızın değiştirilmesi teklif bile edilemeyen ikinci maddesinin sosyal olarak “çoktandır” yürürlükten kaldırılmış olduğu anlaşılacaktır...


Deniz Bilen

Hiç yorum yok:

Yazı Hakkındaki Yorumunuzu Bırakın

© Blogger Templates | Tech Blog