Yeni Sitemizde Yayındayız

Politika Dergisi Sayı 15

href="http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/PD15.zip">Politika Dergisi Sayı 15'i İndirmek İçin Tıklayın.

 

13 Şubat 2008 Çarşamba

Fikir Hürriyeti ve Farklı Görüşlere Saygı

(Dün yazmaya çabalayıp bir türlü yazamadığım yazımı affınıza sığınarak bugün yazıyorum.)

Dün Türkiye Yakın Siyasi Tarihi'ndeki bir kara lekeyle daha yüzleşti. İstanbul Beşiktaş'taki 14. Ağır Ceza Mahkemesi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayeti davasının duruşmasına ev sahipliği etti. Dava siyasi uzlaşma kültürümüz ve muhalif görüşlere ne kadar anlayış gösterdiğimizin dramatik bir örneği olarak önümüzde durmakta. Davanın içeriği ve yazımın başlığı ile bağlantı kurmadan müsadenizle duruşmaya kimler katılmış ona bir bakalım.

Duruşmada müdahil gruplar (davacı, davalı ve bunların yakınları ile müdahil avukatlar) haricinde milletvekilleri, sanatçılar ve Türkiye-Avrupa Karma Parlemento Komisyonu Eş başkanı Joost Lagendik da katıldı. Bir Avrupalı'nın hem de Türkiye ile ilgili bir misyonu olan bir kişinin davada bulunması, komşusunun bahçesinden kiraz çalan afacan çocuğun yakalanması gibi bir durum oluşturdu bizim için. Bu adamın işi neydi? Bizi sorgulamaya, yargılamaya mı çaşıyordu? Ya da daha kötüsü bizim özgür yargımıza (!) mı etki etmek istiyordu. Onun işi yoktu. Devletimiz kendi işini görürdü. O gitmeli kendi Birliği içerisindeki davalara, mesela tartışmalı Fehriye Erdal davasını gözlemlemeliydi. Bütün bunlar halkımızın bir çoğu gibi benim de bir an için aklımdan film şeridi misali gelip geçti. Ama biraz daha yukarıdan, kendimizi olayların içselleştirilmesinden uzaklaştırarak baktığımızda kendimi ve sorularımı aşırı abartılmış buldum. Bu kadar küreselleşen dünyada kimsenin kendini soyutlamaya hakkı yoktur. Kültürler, insanlar, diller, moda, bu kadar beynelmilel kavramlar olmuşken; bağımsızlık, eşitlik, azınlık hakları, hukuk devleti, fikir hürriyeti gibi sosyo-politik kavramların yayılmamasını bekleyebilir miydik? Tabi ki hayır!

Mesele şu ki; biz fazlası ile kendi işimize gücümüze dalmışız. Dünyada neler olup bitiyor gözlerimizi kapatmışız; bizi ilgilendirmez demişiz. Küçük düşünüp küçük devlet olmuşuz. Bizim de başkalarının yaptığı gibi bu tür olaylara müdahil olmamız, eleştirmemiz; eşitsizliğe, aşırılığa karşı durmamız gerekir bence.

Hrant Dink meselesine gelince, kendini milliyetçi addeden insanların yaptığı tasvirine kelimeler bulamadığım bu kanlı eylem; laik, demokratik, özgürlükçü, tanzimattan beri batıya yönelerek Avrupalı olduğu iddeasında olan yüce Türk Ulusu'nun yüzüne suyla sabunla yunulmaz bir leke sürmüştür. Mahkeme süresince halinden hareketinden zerre kadar utanma, sıkılma, pişmanlık görülmeyen O. S. 'ye sormak istiyorum. Düşünceye sıkılan kurşunun hükmü hangi kitaptandır? Bu acizliği, bu korkuyu, bu basiretsizliği hangi ideoloji haklı gösteriyor? Halktan ve devlet kurumlarından dolaylı ya da doğrudan verilen bu destekler neden? Fikirlerin ancak fikirlerce mağlup edileceğini bilmeyen, bildirmeyen kimdir/kimlerdir? Tüm bunları, bunlara sebep ve destek olanları lanetliyorum.

Hrant Dink benim sevdiğim bir yazar, bir gazeteci değildi; ama düşüncelerine saygım sonsuz. Şimdi Türk Milletinin adına sürülen lekeyi temizlemek adına milliyetçi olduğu iddia edilen duygularla bu eylemi yapan genç, hiç düşünmüyor musun ki yedi düvele bu mesele nasıl anlatılır? Güya Türklüğü kurtardın; bize bu olayı soran yabancı dostlarımıza -ya da düşmanlarımıza- karşı boynumuzu eğik bıraktın bu ilkellikle. Çünkü yok bu davranışın bir açıklaması.

Sevgili okurlar, Rakel Dink yaptığı konuşmaların birinde Hrant'ı öldüren kim olursa olsun bir zamanlar çocuk olduğunu biliyorum. Bir bebekten bu eli kanlı katilleri yaratan toplumu kınıyorum demişti. İşte bizim öğretilerimiz, uygarlığımız, anlayışımız... Bize ak ve karayı öğretti toplum: biz aksak karşmızdaki karaydı. Bizim fikrimizin karşıtı yanlıştı. Nasreddin Hoca'nın "sen de haklısın"ını unuttuk nedense. Başkasınında haklı olabileceğine ihtimal bile vermedik.

1946-50 arası Demokrat Parti-Halk Partisi çekişmesinde de, 1970'lerdeki sağ-sol kavgasında da eksik buydu. İki kardeş farklı görüşteyse en azından küserler birbirlerini aramazlardı. Bir de birbirini hiç tanımayan kişileri düşünün. Kutuplaşmanın artması olaylara sebep oldu. Sağ'a göre sol komünistti, komünistler Moskova yardakçısıydı; rejim tehdidiydi, Moskova'yaydı. Sola göre sağcılar faşistti, kafa dericiydi; devrime mantar, hak eşitsizliğine tıpaydılar. Belki iddeaların bir kısmı haklı idi, tabiki sepetlerde çürük meyveler de vardı; ama onlar bu vatanın evlatlarıydı. Solcusuyla sağcısıyla bu vatanı kurtarmak için ölümü ve hatta öldürmeyi göze almışlardı. Dialog olmadı, tabi tolerans da olmadı. Olaya şiddet, kışkırtma girdi. Dış güçler girdi. Ve bir nesil genç yok oldu gitti, gerek sokak çatışmaları gerekse darbe yönetimiyle. Kimsenin kimsenin fikrine saygı göstermemesi, bırakın saygıyı tahammül bile edememesi bunlara sebep oldu.

Sonra asker botunu giydi, tankına bindi ve yönetimi eline aldı. Türkiye'nin iyiliği için (!) tüm zararlı unsurları (!) en ufak bir müsamaha göstermeksizin ezdi geçti. Evren, 12 Eylül belgeselinde olayları anlatırken "2 tane sağcı astık, 2 tane solcu astık" eşitlik olsun diye gibisinden laflar söylemektedir. İnsanlar suçları gereği değil de sözde eşitlik (!) olması gerektiği için ceza almışlar gibi. Askeriye de mantık yoktur lafı tekrar kendini göstermiş; suçlu suçsuz bir çok kişi fikirleri -ve bazıları tabiki- yaptığı yasadışı eylemler için hapislerde sürünmüştür. Uçurtmayı Vurmasınlar filminin gerçeği birazcık da olsa yansıtmadığını söylemek haksızlık olmaz mı?

Anlayışın ve fikre saygının bittiği yerde her şey bitiyor sevgili arkadaşlar. Bir tarafın yaptığı uzlaşmasız tavırlar karşı taraftan da karşılık buluyor. Tıpkı tek kale maç olmayacağı gibi... Gerilim de adım adım artıyor. Türban meselesi de böyle esasen. Dini amacını siyasi amacının gölgesinde kalarak erezyona uğratmış türban, belli bir gruba aidiyeti simgelemesi yönünden karşı tarafın ötekileşmesine neden olmaktadır. Karşı tarafın da türbanlıyı ötekileştirmesi, dialogun sonuna ve fikirlere saygının yok olmasına gidecektir.

İşte bu farklı görüşlere saygının yok olmasının da bizi kaosa ve çatışmaya sürükleyeceği delillerle sabittir. Tıpkı dedikleri gibi tarih tekerrürden ibarettir; eğer ders alınsaydı hiç tekrar eder miydi?

Tanrı yüce milletimizi böyle facialardan esirgesin! Artık 21. yüzyılın gerektirdiği uygarlığı gerek yaşam tarzımız, gerek fikirlerimiz, gerekse kültürel birikimimizle Ata'mızın gösterdiği "muassır medeniyetler seviyesi" hedefine ulaşalım.

Yüksek Saygılarımla,

Mücahit Önder

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Askerin yaptıklarını mantıksız diye nitelendirmek bence çok büyük bir hatadır.Asker darbeyi yaparken herhalde durup dururken darbe yapalım diye bir mantıkla hareket etmemiştir.Fikir özgürlüğüne saygı derken de ben bunu eğer benim ülkemin rejimine karşı bir eylem olarak yapılıyorsa niye saygı göstereyim.Ülkem elden gidecek bunun adı fikir özgürlüğüne saygı olacak.Hadi canım bırakın bu işleri...

Yazı Hakkındaki Yorumunuzu Bırakın

© Blogger Templates | Tech Blog